9 Eylül 2008 Salı

Türkler ve Şamanizm

Tarihsel kaynaklarda, Türklerin geçmişte yaşadıkları tüm destanlar anlatılırken bu kez yazımda pek de üzerinte durulmayan,Türklerin ilk inanış ve düşünce sistemi Şamanizmden bahsetmek istedim..İslamiyet’in yayılmasıyla birlikte Müslümanlığı kabul eden Türklerin günümüzde de hala şaman geleneklerini yaşattıklarını görmemiz mümkün.

Şamanlık ruhlarla insanlar arasındaki aracı inancına dayalı bi sistemdir..bu aracılar da Türkçe adıyla KAM(şaman)’ lardır.Bu sistemde önemli olan 3 öğe;DOĞA’ RUH ve İNSAN’dır.

Duyuları ve dışarıyı algılama yetenekleri en üst seviyede olan bu insanlarruhlarla kurdukları irtibatlar sonucunda,bilgi aktarımı,şifa ve enerji verme gücüne sahiptirler.Bu güçleri ister kalıtım,ister evrenin armağanı olsun yinde de Evrenin yollarını kat etmeye çağrılan şamanlar,yollarını kaybetmemek ve iyi şekilde tanımak için,yaşlı şamanların yanında gerçekleştirilen sabırlı bir eğitim dönemine girerler.Bu dönemde ise geçtiği yollar ve karşılaştığı varlıklarla elde etmek istediği sonuçlara erişebilmesi için kendisine yardımcı olacak araçları tanırlar.Davulu transa geçmesini sağlayan ve özel bi yöntemle yapılan en önemli aracıdır.Yardımcı ,koruyucu ruhları vardır.Onlar Şamana manevi dünyaya yolculuğu sırasında yol gösterirler.Giysileri hangi hayvanı sembolize ediyorsa, aksesuarları da o hayvanın kemikleri,tüyleri ya da boynuzlarıyla yapılır.Kötü ruhlara karşı cesaret gösterilmek için bu giysiler cok önemlidir.

Eski Türk inancı Tengricilik’te hep var olmuş kuzey ve orta Asya da bazı Türk topluluklarından günümüze kadar süre gelen Şamanizm geleneğinin izlerine Türkiye’de de rastlanmaktadır.

Bu folklorik alışkanlıklarımız arasında nazar boncuğu,tahtaya vurmak,kurşun dökme,birbirinin elinden makas bıçak vs almamak,albasması,ölen kişinin ayakkabılarını kapının dışında bırakma,gece saç ve tırnak kesmenin uğursuzluk getireceği inancı,ateşten atlama,ağaca bez başlaba,türbelere adak ve müftülüklerimizin zaman zaman çıktıkları yağmur duası gibi bütün bu batıl inanışları ata dininin kalıntıları olarak adlandırabiliriz..

Sibirya’nın güney kısmında bulunan Tiva eyaletinin Kızıl sehri etrafında toplanan Türk kavimlerinin sayesinde Türklükte doğan Asya Şamanizmi de yayıldı.Şamanların en güçlü ve köklü olduğu bölgeye dünyanın hertarafından güçlerini daha da geliştirmek üzere eğitime giden Şamanlardan biri olan Cenk Sertdemir ile gerçekleştirgimiz söyleyişi dikkatinize sunuyorum..

Bu inanç biçimi aynı zamanda da bir yaşam felsefesi,bu felsefeyi benimseyen herkes şaman olabilir mi?

Herkes şaman olamaz.Şamanlar yüce ruh tarafından insanlara yardımcı olarak dünyaya getirilirler.eğer neslinde şaman olmuş bir kişi varsa bu gen bir sonrakine ya da ondan sonraki nesle aktarılır.Kan bağı itibariyle.

Bir şamanın görevleri nelerdir?

Kişi ayırt etmeksizin şifa vermek,manevi dünyayla irtibata geçip ruh ve insan arasındaki
iletişimi sağlamak,danışmanlık yapmaktır

Bir şamanın iyi ruhlara ve kötü ruhlara hakim olduğu ve onlarla irtibat kurduğuna inanılan toplumlarda bu iki işin ak ve kara denilen iki ayrı şaman tarafından üstlenildiği de söylenmekte,ak ve kara şamanlık nedir?

Ak şamanların yardımcı olarak kullandığı ak ruhlar,yani periler,doğa ruhları(dağlar, nehirler )vs.gibi varlıklardan faydalanırken,kara şamanlar cin ve diğer karanlık güçlere başvururlar.Ama bu birinin iyi diğerinin kötü olduğu anlamına gelmez.Tüm yaradılış bir denge meselesidir.Ak olduğu gibi Kara da olması gerekir.Yoksa denge bozulur.Bu sadece doğa inancında değil,diger Asya kültürlerinde de görülür..Örnegin,Çin veJapon toplumunda Ying Yang denilen bir düzen var.Birçok toplum bunu kabul etmiştir ve her ikisinden de faydalanır..
İbadetinizin bir parçası olan bu davulun özelliklerini ve nasıl kullandığınızı anlatırmısınız?

Düngür dediğimiz davul bir ritim aracıdır.Bu ritim dünyanın kalp atışlarına göre ayarlanır.Bundan 20 bin sene evvel dünyanın kalp atışları 2 hertz di.Yani saniyede iki kere atıyordu.Zaman geçtikçe bu ritim kalp atışlarına göre hızlandı.Şu zamanda ise 7 ile 12 arası atmakta olan kalp atışlarına düngürle uyum sağlamak zorundayız. İnsanlar ancak dünyanın kalp atışlarının frekansına indikleri vakit trans denilen duruma girerler..Trans halinde ise Kam’ın işi daha kolay olur ve ruhlar hastaya daha iyi erişebilirler.

Davulunuzda gördüğüm aksesuar ve bez parçalarının anlamı nedir?

Düngürümde bulunan aksesuarlar,bezler ,ziller ve arkaik figürün amaçları vardır.Bezlerin renkleri kutsal renklerden oluşuyor ve hepsi teker teker okunmuştur.Ziller ise kötü enerji ve ruhları kovmak için kullanılır çünkü ruhlar çıkan sesleri sevmezler.Bu nedenledir ki tüm Kamların üzerinde bir sürü zil vardır.Ortada bulunan figür ise düngürün ruhunu temsil eder.Hatta her kam düngürüne isim verir.

Bu manevi dünyaya ziyaretiniz sırasında,Kötü ruhlardan nasıl korunuyorsunuz?

Bu her kama göre değişiyor.Bazılarının kendi yarattıkları korumalar oluyo.bazılarının da hayatı boyunca takip eden bir koruyucu ruhu oluyo.Batı ve Güneydoğu dinleri buna melekler diyor.Bazılarında da bende olduğu gibi her iki türden korumaları var.

Şamanizm’in sadece büyücülük ve sihirbazlık olduğunu anlatan yazılar ve kitaplar için ne diceksiniz?

İnsanlar tarih boyunca anlamadığı güçleri bir tehdit olarak görmüştür.Bunu genelde dinlerin kendisi yapar ki toplumlar üzerinde kontrol sahibi olabilsinler diye.Buna örnek olarak olarak batıdaki cadı yakmalar veya güneydoğudan yayılan dogmatik dinlerin korku sistemi örnek olarak verilebilir.Ben bunun kaynağının cehaletten türediğine inanıyorum.Günümüzde böyle düşünen kitleler var tabi ki ancak o kitlelere söyleyebileceğim tek şey ise;bir cenazede neden dua edildiği ve bu duayla ne amaçlandığını kendilerine sormalarını rica edeceğim.Bu da bir çeşit büyüdür.

Bir şaman güne nasıl başlar ve bitirir?

Biz güne erken başlarız.Sabahın ilk ışığı ile bir kaba süt doldurur ve bir kaşıkla doğudan başlamak üzere her yöne günaydın der sonra da rüzgara,güneşe dünyaya sütü saçar ve helal ederiz.Böylece ilk işimiz doğayla birleşmektir.Ondan sonra enerji egzersizlerimizi yaparız ki zamanla güçlenelim diye.Akşamda bu egzersizleri tekrar ederiz.

İbadetinizi yaptığınız önceden belirlenmiş tarihler ve özel günlerinizden bahsedermisiniz ve bu günlerde neler yaparsınız?

Gregorian takvimi hatalı olduğu için,biz ayinlerimizi güneş takvimine göre yaparız,aynı zamanda bu takvimi cinler,mayalar ve aborjinler de kullanır.Kışın dünya ananın uykuya geçmesiyle birlikte,dünyanın gücünde bahar ve yaz aylarıyla kıyasladığımızda bir düşüş olur.Bir kimse bu dönemde evinin enerjisini temizleme yada yeni doğmuş çocuğuna korunma yaptırmak istemezse,bu ayinler ilkbahar ve yaz aylarında daha yoğundur.Nevruz bayramı bilindiği gibi bahar bayramıdır ama neden ateş kullanıldığı ile ilgili bi çok kişi kendini sorgulamaz,bunun yanı sıra yüce ruh çağrılarak kutsal su ve kutsal yerlerinde ayinleri yapılır.Bu ayinlere iştirak eden insanlar Kam’ın etrafında toplanıp dua etmeye başlar ve yüce ruhu çağırmakla yükümlü olan Kam da bu talepleri Yüce Ruh’a iletir.

Türklerin ata inancı olan Şamanizm son zamanlarda ilgi konusu,bu ilgi için ne düşünüyorsunuz?

Şamanizm demeyelim de isterseniz doğa inancı olarak tanımlayalım.Türkiye’deki durumuna bakacak olursak,giderek büyüyen bir kitleyle karşılaşıyoruz doğru.İnsanlar bir arayışa girmeye başladı.Bundan 10 sene önce ben sadece tanrıya inanıyorum diyen sihinler açılmaya başladı.Gerçeği söylemek gerekirse Türklerin 12 bin senelik mazisinde yatan doğa inancının genetik yapıları değişemez.Su hep aynı su,Türk hep aynı Türk.

Bir soru da yaşadığımız dünyayla ilgili,dünyanın sonuna yaklaşıldığıyla ilgili genel bir görüş var,şamanlar içinde bir bekleyiş veya inanış sözkonusumu?

Elbette.Olmasa zaten geleceği görme gücümüz olmazdı.Bizim bildiğimiz 2012 senesinde dünyanın köklü değişikliklerden geçeceğidir.Dünya zamanında insanoğlu gibi bir evolüsyon geçiricek.Bu tarihi sadece dünyanın tüm şamanlarında değil,Budizm, Taoizm ve Maya inançlarındada bulmamız mümkün.Ancak şu anda bu değişikliklerden bahsetmeye kalksam,sohbetimiz bambaşka bir yöne gider.

Türkiye’de Şamanizm’i yaşayan topluluklar var mı?

Evet,icra eden toplumlar var.Türkler doğa inancından İslam’a geçisinde Şamanizm’i bağdaştırabilicek meshepler çıkardı.Mesela Mevlana,Bektaşiler ve Aleviler.Bunlar bilinen en büyük toplumlardır.

Okuyucularımıza son olarak söylemek istediğiniz bir şey varmı?

Tabi ki, neden olmasın? İnsanlar genellikle karşı karşıya kalmadıkları şeyleri ya yadırgarlar ya da dalda geçerler.Sokaklarda Şamanizm hakkında bir soru sorsanız,kimse doğru düzgün cevap veremez.Bunun sebebi de son derece açık.Bize Türklüğümüzü unutturmaya çalışıyorlar.Kelimelerin yarısı Arapça ve Fransızcadan ve yeni yeni de İngilizceden oluşuyor.Dış etkenlerden dolayı kendimizi yaşayamaz olduk.Gerçek Türk Milliyetçiliği doğaya sevgiden başlar.Kendi ırkdaşına zarar vermez.Kadeşliğe inanır.Doğaya sevgi arttıkça,biz kendi kültürümüze ve inancımıza geri döneceğiz.Doğa dini zaten genlerimizde bulunuyor.Bunu sadece doğaya olan bağlılığımızla hatırlayabiliriz ki doğa ana bize bu konuda zaten yardımcı oluyor..Tek çağrım;Kendimize gelelim..











Günümüzde bir çoğumuzun büyücü doktor dediğimiz Şamanlar ,tıbbın,bilimin ve teknolojinin neredeyse gelişmemiş olduğu dönemlerde kendi inanç ve teknikleriyle kendilerinin ve diğer insanların da sağlığı ve huzuru için geliştirdikleri ve günümüze kadar korudukları bu olağanüstü yeteneklerinin yine tek koruyucularıdır...


Yazı ve röportaj : Asu Mansur

2012 . . . Çağların Değişimi..

Çağların değişimi başladımı ?


Hemen hemen herkes bu tarihi işitmiştir . Dünyada önemli değişimlerin yaşandığı bu oluşumlar şu an bilmediğimiz veya farkında olmadığımız bir olaya bizi hazırlıyor olabilirmi ?
Son yıllarda alışık olmadığımız aniden yükselen hava sıcaklıklarını , donduran soğukları , selleri , depremleri
hepimiz konusur ve duyar olduk .

Bunu mayaların 21 Aralık 2012 fenomeni ile ilişkilendirmelimiyiz?


Konularında değerleri dünyaca kabul edilen ünlü bilim adamları tarafından , yapılan araştırma ve analizlerin , dünya ve güneşin hareketi ile ilgili gözlemlerinden çıkan sonuç 2012 yılında büyük felaketlerin olacağı ve güneşten etkilenmeler sonucu dünyada canlı yaşamın büyük ölçüde azalacağı söyleniyor . Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) iklim uzmanı ; Jay Zwally erimenin bu hızla devam etmesinin Kuzey Buz denizinin beklenenden çok daha yakın bir zamanda , 2012 yazının sonunda buzdan arınmış bir hale gelebileceğini söyledi . Daha önce verilen süre 2040 yazı bile inanılması güç geliyordu . Geçtiğimiz yılın sonlarında Kuzey Kutbu’nun tam üzerinde bulunan buz kütlesi , bilinen tarihte ilk defa erimesi ve Green Peace’in açıklamasına göre buzun on fitten daha ince olduğu bir zamanın hiç olmamasıydı .
Güney Kutbu yaklaşık üç buçuk mil derinliğinde buz kütlesine sahip olmasına rağmen büyük parçalar kopmaya ve erimeye devam ediyor . Discovery kanalında yayınlanan bir belgeselde ise belirli periyotlarla dünyanın manyetik alanında muazzam değişikliklerin olduğunu 3 boyutlu animasyonlarla bize sunuldu .
Amerika’da patlamasına kesin gözüyle bakılan Yellowstone parkında bununan 600 bin yılda bir patlayan yanardağın patlama zamanının yaklaştığı ve bu zamanında 2012 ye denk geldiği belirtiliyor . Maya takviminin sıfırlanacağını ve bununda büyük bir tufanla başlayacağına inanan Hollandalılarsa deniz kıyısında kalan ülkelerinin sular altında kalacağına inanıp acil durum ekipmanlarını yanlarından ayırmıyorlar . Şasırtıcı bir astrolojik bilgiye sahip olan bu medeniyet sadece güneş , ay ve gezenleri değil bütün uzak yıldızları ve hareketlerini gözlemlemişler ve gözlemleri bizim bugünki teknoloji ile hesapladığımız zamandan milyonda bir hata payı ile bilmişlerdir.
Maya kehanetlerine göre 2012 dünya için çok önemli . Bu tarihi sümer takvimleride doğruluyor . Bu tarihi yeni bir çağ’ın başlangıcı olarak kabul eden bilim adamları da iklimlerin bu denli değişiminin büyük bir ipucu olduğunda hemfikirler . Beşinci Kutupsal kayma olarak adlandırılan bu değişimde daha önceki değişimlerde olduğu gibi kutupların manyetik alanının değişmesiyle meydana gelecegi söyleniyor . Maya’lara görede daha önce yaşanan 4 çağ’da bu şekilde sona erdi.
Bütün bu bulgular bizden oldukça farklı bir medeniyeti gün ışığına çıkarıyor . Astronomi uzmanı Mayalar .

Kimdi bu Maya’lar ?


Maya uygarlığı , Amerika kıtasındaki Kolomb öncesi uygarlıklardan biri . Bir Orta Amerika uygarlığı olan Mayalar binlerce yıl boyunca Meksika ‘nın güneydoğusundan , Honduras , El Salvador , ve Guatemala ‘ ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüşlerdir .
İhtiyaçları dışında çok fazla kişisel esyalara sahip olmayan Mayalar basit tarım araçları kullanır , bununla beraber topraktan verim alabilmek için ayinlerin düzenlenmesine inanırlar ve bu ayinlerde en göşterişli giysileri giyer ve doğayla barış yaptıklarına inanırlardı . Bu ayinleri kabile liderleri düzenlerdi . Halk ve liderler yerlerini bilirlerdi . Bu esrarengiz insanlar , kehanetler yapabilmek için rüyaları kullanırlardı . Sırlarla dolu dinlerine çok bağlıydılar ve hiç bişey anlaşılmayacak biçimde de şifrelemişlerdir . Kelimenin tam anlamıyla gizemli bir medeniyetti .

Peki bu dünyanın tamamen yok olacağı anlamınamı geliyor ?
Maya’lar 2012 için zamanların sonu olduğunu ama bu dünyanın tamamen yokoluşu değil fiziksel ve ruhsal değişimlerle inişte olan insanlığın yeniden yukarıya çıkışın yaşanacağı bir çağ olacarak tanımlıyor . Bazı dinler ise bundan Altın çağ ve Nirvana olarak bahsediyor.



Maya’lar yeni çağda ;

Para ve zamanın ötesine geçeceğimizi ,
Dördüncü boyuttan beşinci boyuta gireceğimizi ,
Bildiğimiz teknolojinin ötesine geçeceğimizi ,
Solar sistemin ve gezegeninin , evrenin geri kalan kısmı ile senkronize olacağını ,
DNA’ların evren tarafından yeniden programlanacağı (Kehanette belirtildiği gibi 2 sarmallı DNA’mız tekrar 12 sarmallı DNA’ya dönüşüyor)
Önsezi ve şifa yeteneğinin ortaya çıkacağını ,
Yeni atmosfer ve ışık için gözlerin değişime uğrayacağı,
90 lı yılların tüm hastalıkları AIDS dahil oratdan kalkacağı,
Yeni doğan bebeklerinse telepatik güçlerinin olacağı.

Değişimin etkileri ise ,
Yorgunluk ve başağrısı ,
Kaslarda ve eklemlerde kramplar ,
Güçlü rüyalar,
Grip benzeri semptomplar’ın ortaya çıkacağını söylüyor.


Zaman hızlanmakta . Yüzlerce yıldır dünyanın nabzı saniyede 7.83 devirdi bu güvenilir bir referans olarak ordu tarafından kullanıldı . 1980 yıllarda rezonans artmaya başladı ve saniyede 12 devire ulaştı . Yani bir gün 24 saat eski zamana göre 16 saate tamamlandı .

Hızlanışı sizde hissediyormusunuz?


Bu hızlanışla ilgili çeşitli ülkeler ve farklı kültür ve inanışlara sahip olan insanların bu konu ile ilgili görüşlerini sizinle paylaşmak istedim .


Dünyadaki çarpıklıkların düzelmesi adına hepimizin böyle bir beklenti içinde olduğuna inanıyorum.

A. Kasım KOÇAK - Türkiye


Varoluşumuzun gerçek amacının ortaya çıkacağına inandığım bu tarih , hepimiz adına bir başlangıcın olduğuna inanıyorum.

Victoria KOREL - Brezilya


İnsanlar bilinen kaderlerini seçmişlerdir.

Reyhan KUKNER - Türkiye


Mayaların takviminin 2012 yılında son bulmasıyla inanılmaz değişimler ve büyük bir yükselişe geçeceğimize inanıyorum . Bu değişimlerin ise ; ekonomi , politika , sosyal ve teknolojik alanda olacaktır.

Lourdes YANES - Uruguay


Konu hakkında hiçbirşey duymadım…Ama eğer bunu söyleyen biri yada birileri varsa bile ben buna inanmam…Hatırlarsanız böyle şeyler ilk defa olmuyor …Sanırım 2000 yılı içinde aynı şeyleri söylüyordu birileri ama hiçbirşey olmadı.

Andrea BAHRİN - Romanya


Ben sadece bilime yani astrolojiye inanırım bu konuda . Ve okuduğum kadarıyla bilim adamları bunun sadece bir saçmalık olduğunu söylemekteler . O yüzden bu tür safsataları pek ciddiye almıyorum.

Olivia JANSEN - Taiwan


Bir yanım yalan diyor , diğer yanımsa herşey olabilir diyor . Kaldıki 2012 ‘ ye kadar yaşayıp yaşamayacağımdan bile emin değilim . Bir şey olacaksa bile umarım dünyanın sonu şeklinde değilde , yeni birşeylerin başlangıcı olur ve dünya daha yaşanılır bir yer olur .

Lili KREGHER - Şili


Bu konuda bir çok şey duydum . Maya takvimine göre 2012 dünyanın sonunu yada yeni bir çağın başlangıcını ifade ediyormuş . Bir grup insan ise adını şimdi hatırlayamadığım bir gezegenin bu tarihte dünyaya çarpacağına inanmaktalar . Bense tüm bu olup bitenlerin insanların olması istedikleri şeylerin dışa vurumu olarak görüyorum . Eğer 4 yıl sonra bir gezegen dünyaya çarpıcak olsa bilim adamları bunu mutlaka görür ve halka duyururlardı . Bence 2012 de bir şey olmayacak . Ve sonrasında 2019 veya başka bir tarih seçilip onun üzerinden spekülasyonlar yapılacak . Herneyse , 2012 de o gezegen bize çarpsa da kimse bu düşündüklerimi yüzüme vuramaz . Çünkü o zaman ortada ne ben kalırım nede onlar .


Andrew JHONSEN - UK


Bu uyanışı sabırsızlıkla bekliyorum . Bilim adamlarının bu konuda ciddi araştırmaları olmakta . Ve çıkan sonuçlar heyecan verici .

Wilian MARGUEZ - İspanya






Yazı

Asu Mansur

Gökkuşağı Çocukları;(Eşcinsel dosya)

Her alanının Heteroseksüel bir düzen için kurulduğu hayatta varoluşlarını gösterememek onları biraz haksızlık değilmi ?




Eşcinsel olmayı bi seçim , cinsel bir fantazi , kadın erkek ilişkisi yaşarken , hemcinslede bunu yapabilmek için bir karşı koyuş gibi değil bir durum olarak görmeli diye düşünüyorum . Dünyanın gelişim süresince bir çok seye karşı başlattığımız kampanyalar örneğin Kadın hakları , çocuk işçiler , kölelik , soykırım , şavaşlar derken bunun yanısıra cinsel ayrımcılığada bir son vermek için birşeyler yapmamız uygarlığı daha da yükseltmezmi?
Bizler cinselliğin hem cinslerle yaşanmasını yeni çağ zihniyeti gibi algılansakta eşcinseller arası aşk bilinen en eski yazıtlar Antik Yunan ’ a dayanır .Hepimizin bildiği Binbir Gece Masallarında tercih edilmesi gereken aşkın heteroseksüelmi yoksa eşcinselmi olması gerektiğini tartışma konusuyken , Dünya edebiyatında kaleme alınan en güzel aşk şiirleri , Mevlanın bazı eserleri gibi ilhamını bu gelenekten almışken biz kör göze parmak misali ortalıkta görünen üç beş eşcinselle bunu değerlendiriyoruz .Oysa ki;Orduların cengaveri, insanların önünde titrediği Büyük İskender erkek sevgilisinin ölümünden sonra günlerce yas tuttuğunda ona kim karışabilmiş?
Bir dahi olan Da Vinci'yi toplumdan dışlanmasının nedeni eşcinselliği değilmidir? Michelangelo durup dururken mi yazmıştır eşcinsel temalı aşk şiirlerini?
Enderunlu Fazıl Bey eşcinsel olmakla her zaman, her vesileyle övünmüş. Kadınlardan zevk almadığını devamlı tekrarlamış, eserlerinde hep bu konuyu işlememişmidir?
Padişahlar , krallar , şavaşçılar , şairler , düşünürler , her sosyal sınıftan birileri bunu yaşamışken biz hala tabu olarak görmeye devam ediyoruz .

Eğer tarih yalan söylemiyorsa eşcinseller binlerce yıldır var oldular ve olmaya devam ediyorlar .Ve Tarihte bu insanlar şimdiki gibi medyada göz önünde olanlar gibi bir aşağılanma unsuru olarak sunulmadılar ve Eşcinsel diye herhangi bir sınıfa konulmadılar.
İnsanlık nasıl bin yılı aşkın süredir eşcinselliğe tanık olduğu halde neden kabullenemiyor ?

Ve ne yazikki hala günümüzde halk , politikacılar ve yazarlar bunun , ruhsal bir bozukluk olduğunu tartışa dursun,
1974 yılında Amerikan Psikiyatri Birligi ve hemen sonrasında 1992 yılında İnternational Classification of Diseases(ICD) Eşcinselliğin ruhsal bir bozukluk olmadığını belirtip bunu hastalık kavramından çıkartmışlardır.

Umuyoruz , ama görünen o ki eşcinsellerin sorunları ,Türkiye insan haklarınca yeterince değerlendirilmiyor , Bu insanların maruz kaldıkları ayrımcılık ,duyarsızlık ,şiddet ve bu baskının getirisiyle üzerlerinde oluşan kimliksizlik duygusu onları daha kapalı yaşamaya itme ve bunun beraberindede hergün gazetede karşımıza çıkan haberlerden hiç mi sorumlu değiliz .Sivil toplum örgütleri , politik organlar , kamu kurumları bütün bu olanları neden hala görmezden geliyor .
Durum böyle olunca eşcinsellerin yaşadıkları sorunlar insan hakları alanında gündemleşmemekte ve onlarda ayrımcılık ve şiddete uğramaya devam etmektedir .


Norm’un dışında kabul edilen bu insanlar yaşadıklarını bakın nasıl dile getiriyorlar .

Nil Dumru 27 Muhasebeci - Ankara

En büyük sorun aşkımızı hetero insanlar gibi açık açık bulunamamız , sosyal çevremizden dışlanma tehlikesi ile gizlenmek zorunda kalıyoruz . İnançlardan ötürü yüzde 85 i kabul etmiyor ve bunu hastalık psikolojik bir sorun ve sapıklık olarak algılanıyor . Gizli saklı bir yaşam ne kadar sürebilirki ?
Hetero insanların duygusal olarak yaşadığı sıkıntıları bizde çekiyoruz , ama bizimki abes olarak algılanıyor . Onların ise tek sanşları heryerde el ele gezip öpüşüp sarılabilmesi , gerektiğindede evlenmek için yasal haklara sahip olması . bizlerin bu haklardan maruz kalmamız çok üzücü bir durum . Ama ümidim var 4 yıl sonra bu hakları elde edeceğiz , Avrupa birliği devletimize baskı yapıyor .

İrfan Sözer 28 İşçi - Kastamonu

Eşcinseller olarak haklarımızın verilmedigi ve dısşlandıgımız aşinadır . toplumumuzun ilerleyememesindeki sebep sığ düsünceli sevgiyi saygıyı nerde ne sekilde veremediginden kaynaklanmaktadır (benim düsüncem tabi) ben bir escinsel olarak hemcinsim olan sevgilimle sokakta neden el ele dolaşmayayım ki coğu ülkede bu mevcutken biz ülkemizde bunu neden evimizin özel odalarında yasama zorunluğu bırakılıyor ? Diledigimiz gibi yasamak biz Eşcinsellerinde hakkı . madem insan hakları diyorsunuz . Bizde insanız nerde haklarımız .



Esra Tavan 21 Gaziantep-Sporcu

Lezbiyen olduğumu saklamak için erkeklerle çıkmak zorunda kaldım , Şehrimde bize özel mekanlar ve dernekler açılamaması yada açıldığının ertesi günü kapanması üzücü bir durum .

Nur Özbek 20 - İstanbul - Öğrenci


Düzenin heteroseksüellere göre kurulduğu , eşcinsellerin baskı altında olduğu ve bundan öte yok sayıldığı bir gerçektir . Bu konuda eşcinsellerin sorumlu olduğu nokta ise yeterince bilinçli olamamaları , örgütlü mücadeleden kopuk yaşamaları ve duyarsız olmalarıdır . Ama öncelikli sorun eğitimin yetersiz verilmesindedir. En basitinden okullarımızda cinsel eğitim verilmekte fakat cinsel yönelime değinilmemektedir. Ve hatta buna değinen kişilere soruşturma açılmaktadır. Dolayısıyla heteroseksüeller eşcinselliği tanımamakta ve eşcinsel olan bireyler bile baskı dolayısıyla kendilerini ya keşfedememekte ve mutsuz olmakta ya da çok geç keşfedebilmekte ve büyük sorunlar yaşamaktadırlar . Kökten çözüm için her şeyin başı eğitim diyorum .

Reyhan Karam 28 İstanbul - işletme

Bizler ne demiyoruz ki ; Asıl sorun burda , biz anlatıp yaşasakta kayda değer bir iyileşme söz konusu olmuyor , toplum baskısı , rencide edilme , kabul edilememe ve kendimizi ifade edememek,o kadar çok konuşan gözlerimiz , ağzımız hareketlerimiz varki bunlara rağmen görmezden geliniyoruz , Bu zihniyetlere karşı burdayım demek zor olandır . Benimsenmemiş bir yaşam biçimini yaşarken bu zihniyetlerin bizlere katmiş olduğu ağır psikolojik savaşın beynimize ve zihnimize ne kadar hasarlar verdiklerini söylemeden geçemicem . Bir İnsanı kabullenmemek o insanı görmemektir . Hayatla devamlı savaşan biri ne diyebilirki ? Aşklarımız , yaşamımız . Tek bir kavram için verilen şavaşa bakın.Yaşadığım şey kimseden farklı değil , Aşık oluyorum , özlüyorum ,arıyorum , incitmiyorum ve kimseyi rahatsız etmiyorum ama sorun hemcinsim olmasıysa hangi insanoğlundan bu kadar çok şey istediniz derim ve normalliğinizden şüphe duyarım . Bu yaşam biçimi benim nefesim .



Derya Türk 21 Grafiker - Ankara




Tek çaremiz onlara kendimizi kabullendirmek… Ama nasılı var bunun . Önce zihniyet lazım milletimize . bunu kabullendirmekte en büyük rol medya ve yasalar ama onlarda üstlerine düşen görevi yapmıyorlar .


Yusuf Koç 22 İşçi - Manisa

Bilinmeyişin kurbanları diye niteliyorum bizi . Bilinmiyoruz dolayısıyla sevilemiyoruz . Sevmeden bilemezsiniz . Öğrenmeden sevemezsiniz .




Dersu Şen 28 Ekonomist - İst

Eşcinselliği kötü yada yanlış bir kavram olarak algılamak toplumun bize söylediği genel yasa ve kurallara uymalısınız düşüncesinin sonucudur. " biz ve diğerleri " ayrımı yapılan toplumlarda , kendi belirlediği kurallar doğrultusunda bu saplantıdır , bu yanlışdır diyen toplumun genelinin doğru olarak kabul ettiğini düşündüğü (aslında gercek hiçde oyle olmayabilir) formlar dışında oluşan herseyi hastalıklı ve anormal ilan eden sistemin bir başka savaş cephesi eşcinselllik ..
eşcinselliğin bir tercih olduğu , hastalık olarak nitelendirmenin yanlış olduğu , bir kimlik ve normal bir insanlık durumu olduğu anlaşılana dek eşcinselleri zor günlerin beklediği çok açık .
önyargılarla dolu toplumumuzda eşcinsellere saygı duymanın herkes için çok kolay olmadığı da belli . istediğimiz sadece ; kendi bireyselliğimizi yaşayabilmek . Mutlu olabilmek için toplumun bize hasta demesine bile tahammul ediyoruz . Saygıyı hakediyoruz .
toplum bana bir erkekle mutlu olmam gerektiğini soylediği için hissettiğim herşeyi bir kenaramı bırakmalıyım . Empati kurarak düşünmeye çalışırsanız , benim yerimde olan siz olsanız ne yaparsınız ?


Sedef Güler 29 –Memur-İst

Eşcinsellik aslında hep var olan ama hep saklanan bastırılan duygular zinciri . Çocukken nedir bilmezdim ama hatırlıyorum , Erkek çocuklarının gizli saklı yaptıklarını görmüş ama bir anlam verememişimdir . Bense kızlarla evcilik oynarken öper ama söylemezdim . Şimdi büyüdük , Erkekler evlenip yaşadıklarını içlerinde bastırıp sakladılar,bense ne olduğunu öğrenip tercihimi yaptım . Toplumdaki gelişme ve modernleşmeyle birlikte insanların sakladıkları dışarıya çıkmaya başlamışsada bunu bir hstalık ve cinsel bir fantazi olarak görmeye devam etmektedir.Ben çok insan biliyorum ki ne kadar modern olursa olsun Erkek çocuklarının Bülent Ersoy çıktığında televizyonlarını kapatıp ,çocuğunun onu görmemesi için kanallara telefon açarak bunun kötü örnek olduğunu söylediklerini biliyorum . Ama şunu bilmiyorlarki , yasaklanan şeyler her zaman merak uyandırır ve özendirir.Biz toplum olarak ne kadar gelişirsek gelişelim bunu aileler kabul etmeyecektir ve biz bunu gizli yaşamaya devam edeceğiz .


Yazı ve röportaj
Asu Mansur
asumansur@yahoo.com

Evren'in hediyesi ;Reiki

EVREN’İN HEDİYELERİ Yazı dizisi..


Bizi çevreleyen evren sonsuz ve tükenmeyen bir enerji ile doludur.Bizi ayakta tutan da bu Evrensel enerji kaynağıdır..
Bu ay dan itibaren bu enerjileri derinlemesine inceleyeceğimiz bir yazı dizisiyle karşınızdayız..
Yaşamış olduğumuz şehir hayatı bize beraberinde dayanılmaz koşuşturmacalar, yorgunluk ,stres ve çatışmalar getiriyor.Yorulan bedenlerimiz ve zihinlerimiz ertesi güne dinç kalkabilmek için yeni dinlenme ve huzur bulma yolları arıyor.sürekli bir şeyleri yetiştirebilme telaşı,konsantre olmakta güçlük,çabuk sinirlenme ,dinlenmek için zaman bulamama,kendini mutsuz hissetme şehir insanın artık kronik rahatsızlıklarından. Yapılan yürüyüşler,koşular yada spor salonları fiziksel rahatsızlıkları kısmen bertaraf ediyor ama ruhen ferahlamak pek kolay olmuyor..
Uzakdoğu’dan dünyaya yayılan, ülkemizde de uygulanan bu yöntemler ile pozitif düşünceye ulaşıp günlük sıkıntılarımızdan kurtulmak mümkün gibi görünüyor..

Reiki içimizde her yerde ve her varlıkta olan yaşam enerjisinidir.
Dr. Mikao Usui tarafından 1800’lü yılların sonlarında Japonya’da keşfedilmiştir. Doğal olarak bedenin enerjisini dengeleyip kişiyi zihinsel ,duygusal, ruhsal yönleriyle etkileyerek sağlık huzur ve denge getirir. Reiki bütün tedavi ve terapileri destekler ve hızlandırır. Ayrıca kişinin günlük yaşamına rahatlık ve akıcılık getirerek stres azalmasına yardımcı olur. Herkes tarafından rahatlıkla öğrenilip uygulanabilen güvenli bir tekniktir..

Pratik olarak Reiki’ yi evren (REİ) tarafından yönlendirilen yaşam enerjisi (Kİ) olarak adlandırabiliriz. Bu Reiki için anlamlı bir yorum olmaktadır.
En önemli özelliği insanoğlunun genetik olarak zaten sahip olduğu iyileştirme yetisini ortaya çıkartmaktadır. Bedende meydana gelen enerji dengesizliklerini ve negatif enerji blokajlarını çözebilmek için yetersiz ve eksik kalan kendi enerjimizi dengeleyip tamamlayarak ve temelde bilinç değişikliği gerçekleştirerek ruhsal dolayısı ile fiziksel iyileşme sürecini başlatmamızın yolunu açar.
Reiki herhangi bir din yada inanç şekli değildir. Her inanca sahip insan tarafından rahatlıkla uygulanabilir.Tıbbı kesinlikle reddetmez, aksine tıbbi tedaviye destek olma işlevindedir. Hastaların mutlaka tıbbi tedavi görmesini savunan Reiki uygulayıcıları Reiki’ nin faydalarını tüm dünyanın daha iyi görmesini sağlamışlardır. Dünyaca ünlü kalp cerrahımız Mehmet Öz de ŞİFAYI YÜREĞİNDE ARA isimli kitabında bu konudaki çalışmaları ve sonuçlarını bize aktarmıştır. Reiki’ nin hiçbir zararı yada yan etkisi yoktur. Bir çok hastalıkta tıbbi tedaviyi tamamlayıp ilaçların yan etkisini azaltmada,bağımlılıklardan kurtulmaya yardım eder .Kısaca sağlık ve kişisel gelişim anlamında pozitif etkiler yaratan Reiki hakkında daha detaylı bilgi almak için bir Reiki Master olan Dr. Turgay Köyağasıoğlu ile söyleşimize geçiyorum.

1) Reikiyle tanıştışmanızın ilgi çekici bir hikayesi olduğunu duydum,sohbetimize bununla başlayalım dilerseniz?
Reikiyle tanışmam sağlık problemleriyle oldu. 2001 yılında rahatsızlandım. Diş hekimi olarak hastane ve muayenehane ile beraber part - time çalışıyordum. Önce bir boyun fıtığı geçmişim vardı. Meslek hastalığı falan dediler ama sonra ilerlemeğe devam etti. Sırtımda ve belimde de derken 12 tane fıtık haline geldi sayı arttı. 2001 yılı, hiç unutmuyorum, kasım ayın da hastanede bir hastamın röntgenini beklerken muayenehaneye gidecektim. Tam röntgeni alıp yerimden doğrulacaktım ki doğrulamadım. Zaten 8 ay boyunca da doğrulamadım bir daha. O şekilde beni götürdüler. 8 ay tam bir kötürüm dönemim, sonrada koltuk değnekli bir dönemim vardı. 2- 2.5 yıl devam eden akut bir dönemdi. Problemin çok ileri derecede olmasından dolayı tıp tarihinde buna Inop (operasyon sansı yok) gruba girip fizik tedaviler, bol iğneler, morfin kortizon grubu, derken günlük dozajım 17 hap ve 3 iğner olmuştu, biraz olsun rahat nefes alabilmek adına. Ama bu tedavilerden sonuç alamadım. Kötürüm dönemlerimin sonlarına doğru umutsuzluktan enerji çalışmalarıyla tanıştım. Benim hiç bir zaman inanmadığım, deli saçması kabul ettiğin, hatta ciddi defansım olan bir konuydu. Hiç bir ruhani beklenti yada bu yolda hissettiğim bir şey yoktu. Sadece ayağa kalkıp yürüyebilmek ve ihtiyaçlarımı giderebilmek için çıktığım bir yoldu..

2) Bu konuda hangi eğitimleri aldınız?
Reiki 3 aşamalı bir öğreti. 1.2.3. eğitim, ustalık ve hocalık aşamalarını hızlı bir şekilde aldım. Bunun nedeni hocamın yönlendirmesidir. Beni ilk gördüğü günden beri sen Reiki öğretmenisin derdi. Hareket edemediğim o dönemde normal fonksiyonlarımı yavaş da olsa yerine getirebilmeye başlamıştım. 2001 in Kasımından 2002 in Haziranına kadar tamamen iptaldim. 2003 yılının Şubat ayında da eğitim vermeye başladım. Reiki öğretmeni olduğumda rahatsızlıklarımın bir kısmı devam ediyordu. Arkasından Ra-Sheeba ile tanıştım. Ra-sheeba da şoklama bir tedaviyle işin içine girdi. Güzel bir sinerji oluşup hepsi birbirini desteklemeye başladı. Derken Kundalini Reiki eğitim alanıma girdi. Değişik enerji terapileriyle zihinsel ve duygusal rahatsızlıklarımın, doktorlarımın dediği gibi fiziksel etkenlerden kaynaklanmadığını fark eder oldum

3) kişisel yaşamınızda neler değiştirdi?
Her şeyden önce insanlara ve kendime olan bakış açım değişmişti. Farkında olmadan kendimi ne kadar cezalandırdığımı hissettim. Ne kadar kendimi sevmediğimi, diş hekimliğini, yani mesleğimi sevmediğimi fark ettim. Ne istemediklerimin listesiyle uğraştığımı, ancak Turgay sen ne istiyorsun sorusunu kendime sormadığımı fark ettim. Sağlık problemlerimi elemine edip, hastalık denilen şeyin vucudumuzun bize vermiş olduğu mesajlar ve küçük mektuplar olarak almaya başladığımda, sıra kendimi sorgulamaya geldi.
Bunun sancılı bir dönem olduğunu belirtmeliğim. Size sunulan bir hayatı, sizin seçmediğiniz, aslında seçtirilen bir hayatı yaşamak istemediğinize dair bir durum ortaya çıkıyor.
“Bundan sonra ne yapacağım?” demekte cesaret işi gibi geliyor yada korkularını beraberinde getiriyor. Ama bedenim ve sistem bunu o kadar sık bağıra çağıra: “Hadi artık şunu yapma bunu yap” diye “mektuplar” gönderiyordu ki, bende yapmaya başladım.
İnsanları artık fizik bedenden ibaret görmemeği, meğerse tül perdenin arkasında muazzam bir derya olduğunu fark etmekle başladım. İlişkilerim değişmeye başlamıştı. Olumlu ve olumsuz. Açıkçası her anlamda. İyi ki de değişmiş..



4) Bio enerji ile arasında bir fark varmı?


Temel fark şu. Reiki’ deki en önemli espri şu: Reiki evrensel enerjisi diye tercüme edilen bir şeydir. Bir Reiki öğretmeni daha önce tecrübeli olan üstat tarafından “inisiyasyon” uyumlanma dediğimiz özel bir ritüelle, tam bizim Anadolu kültüründe el verme ritüeline bağlamasıyla başlayan ve ömür boyu kullanabileceğimiz bir enerjidir. Reiki evrensel yaşam enerjisidir, yani kişinin enerjiyi kullanabilmesiyle ilgili yeteneği ,konsantre olabilme, kendi enerjisini güçlendirme yeteneği falan değildir. Bio enerji ise kendi Kİ enerjisi ile çalışan kişiler dolayısıyla bu enerjiyi güçlendirebilmek için bir çok detoks programı ve bir çok konsantrasyon tekniği, meditasyon teknikleri gerekiyor. Reiki’ de böyle bir şey yok.
REİ ye (evrene) bağlanıyorsunuz. Dolayısı ile en temel fark, Kİ enerjileri ile çalışan bio enerji ustalarından farkı bizim kendi enerjimizi kullanmayışımızdır..
Dolayısı ile çalıştıkça tükenmeyişimizdir.Tam tersi her şifada her enerji aktarımında biz daha çok besleniriz. Biz o enerjiyi çekerek kanallık yaptığımız için burada söyleyeceğim en önemli fark ta başarısız lık diye bir şeyin olmamasıdır. Kişinin yetenekleri ile alakalı değildir.
“Bak ben ne güzel Reiki yapıyorum…” diye bir durum da yoktur. Herkesin yapabileceği dolayısı ile egolarıda çok güzel terbiye eden bir öğretidir.





5 ) Terapiyi uyguladığınız kişinin buna inanıp inanmaması onun şifalanmasını etkiler mi?

Temel prensip istemesidir. Reiki özgür iradeye saygıdır ve kişiye göre çalışmaz. Kısaca bir izin mekanizması mevcut. kişi istiyor yada istemiyorsa hiç müdahale etmeden ama inanmıyorsa da bir sakıncası yoktur aynı şekilde enerjiyi sayesinde şifayı alabilir.






6) En çok hangi rahatsızlıklarla size başvuruluyor?

Sivilceden kansere bütün hastalık gruplarını genel yelpazede değerlendiriyoruz. Yani her hastalık için destekleyici ve bütünleyici bir tarafı vardır Reikinin. Her hastalığın bir zihinsel nedeni vardır. Birbirinden “farklı” olan zihinsel nedenleri vardır. Dolayısı ile her hastalık için çalışılabilir. Belirli hastalıklarda daha hızlı cevap verdiği bir gerçek. Omurga rahatsızlıklarında, dizlerle ilgili problemlerde ve dünya genelinde tıkandığımız migren gibi sinüzit gibi, yani kronik, bir türlü çözülmeyen rahatsızlıklarda Reikinin faydası daha net görülebilir, çünkü fiziksel olarak yaşadığımızı sandığımız hastalıkların, kabul edelim yada etmeyelim, zihinsel ve duygusal tarafı da var. İnsan bedeni fiziksel bedenden ibaret değil. Bir zihin ve duygu bedeni ve çok önemli bir segment olan ruhsal bir beden var.
Onun için fiziksel anlamda tıp gereken tedaviyi yapmaya çalışıyor ama bir şeyler eksik kalıyor.
Ben de Hipokrat yemini etmiş, batı tıbbından gelen bir hekim olarak konuşuyorum.
Ben de bir çok fiziksel tedavi yöntemi içinde bulundum ve bu tedavileri yaptım ama tıkandığım yerler olduğunda, itiraf edeyim, her şey dört dörtlük göründüğü halde bir soru işareti kalıyordu. Hasta memnun değildi. Meğerse ne derinlikler varmış ,insan bir deryaymış.



7) Ne kadar sıklıkla uygulatılmalı?

Benim söylediğim bir laf var: Şifa aslında an da biter ve tamamlanır. Bunu bir saniye olarak ta alabilirsiniz yada anı farklı boyutlarda da algılayabilirsiniz
Mühim olan kişinin iyileşme isteğidir. Eğer iyileşmek istediyse bu kararın bütün seviyelerinde fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak ta verdiyse, bir saniyede işlem biter. Bu çoğu kişiye inandırıcı gelmez. Bir dokunuşla iyileşemem ki gibi bir kalıp var. Biz sadece kendi algılarımızla yaşıyoruz. Yani böyle algıladığımız, bunu doğru saydığımız için kendimize engel koyuyoruz. Evet, tavsiye süreler vardır.



9) Uygulayanlar arasında fark var mı dır?

Her kişi aynı derecede Reiki kanallığı yapabilir,bu bir yetenek işi değildir.




10) Peki bizler bu yöntemi kullanmak için uygun bir Reiki ustasını seçtiğimizi nasıl anlayabiliriz?

Bir soy ağacımız var bizim. Yani bu işin başlangıcı üstat Mikao Usui adındaki zattan günümüze kadar el vermelerle gelen bir silsile. Bu soy ağacından olması tabi ki çok önemli. Yani gerçekten bir Reiki Master olması gerekiyor. Tabi kişinin bilmesi zor, Reiki masterim diyen kişiyi de sorgulaması zor. Araştırmalarını tavsiye ederim. Yani bir şekilde yıllardan beri kendilerini ispatlamış kişilerin kanallığını önemsiyoruz.



11) Bu pahalı bir yöntemi? Yada hastalıkların ciddiyetine göre fiyat farklılıklarıyla karşı karşıya kalınıyor mu?


Gerçekten cüzi ücretlerle ve genelde de ücretsiz olarak çalışan çok arkadaşımız var. Bu hakikaten çok önemli. Sadece başlangıçta belli bilgilendirmeyle, beklide bir danışmanlık ücreti alabilirler. Ücreti ödemek önemlidir aslında, çünkü insanlar bir bedel ödediklerinde kıymetini daha fazla anlıyorlar, buda bir gerçek.
XYZ hastalıklarının tedavisiyle ilgili yapılan masraflar yada giderler hesaplanacak olursa, Reikinin bir günlük aldığınız eğitimi ile yada üç beş günlük yapılan küçük kürleri sonucunda gelinen nokta pahalı değil, aksine bedava sayılır. Hatta meslektaşlarım hiç kızmasın hele eczacı arkadaşlarım hiç kızmasın ama normal bir ağrı kesiciye verilen ücreti düşünün, hayatınızda içeceğiniz ağrı kesicilerin yada ne bileyim antibiyotiklerin parasını koyun, bir de Reiki için vereceğiniz bir eğitim ücretini..
Yani fiyat kabul edilemeyecek kadar ucuz yada bedava sayıla bilinecek bir şey.


12) Eğitim almak isteyenlerde yaş sınırlaması var mı?


6 yaştan itibaren diyoruz. Benim en küçük örgencim 6 yaşındadır, en büyük örgencim ise 92.
Yani her yaşta tahsilli, tahsilsiz ,inançlı ,inançsız, entellektüelitesi yüksek yada ilkokul iki terk hiç fark etmez herkese acık bir öğe. 6 yaştan itibaren dememizin sebebi eli kağıt kalem tutsun anlamında. Her insanın rahatlıkla uygulaya bileceği bir şey. Kesinlikle bir yetenek işi yada konsantrasyon tekniği gibi bir şey değildir ..




13) Reikinin 3 aşamalı bir eğitim olduğunu söylemiştiniz. Bu yeterli mi yoksa kişi kendini daha fazla geliştirebiliyor mu?

Harika bir soru. Evet kitabi olarak 3 aşamadan bahsediyoruz. 1. aşama fiziksel şifayı 2.aşama zihinsel ve duygusal şifayı 3. aşamada ruhsal şifayı hedefleyen diye kitabi bir 3 aşama bilgisi var. Eğer 3 aşama sonunda kişi eğer ben oldum diyorsa kişinin hiç bir şey olmadığının göstergesidir bu. Derece olarak derece ve aşaması var gelinen son nokta gibi gözükse de Reiki sonsuz aşamalı bir hayat öğretisidir. Bu bir araç değil amaçtır. Amaç insandır, insanın tekamülüdür. İnsanın hayat kalitesinin her anlamda artmasıdır. Bu anlamda harikulade destekleyen bir araçtır, bunu aşaması da yoktur. Reiki her zaman bize ne istiyorsak,o daha da vermeyi destekleyen bir enerjidir.




14) 2012 için dünyanın sonu gibi genel bir görüş var,bu konudaki düşünceleriniz neler?



Gidişle ilgili benimde sorularım var tabi kafamda. Şöyle ki bütün takvimler 2012 de çakışıyor bir şekilde.
Ben insanların bu kader kabul ettiği 2012 yi değiştire bileceği inancındayım. Çok fazla kıyamlardan kıyametlerden bahsediliyor. Bende bir çok şeyin kıyamı olacağına inanıyorum. Mesela anlayışların kıyamı.
Zannedildiği gibi yer yerinden oynayacak, şu olacak bu olacak modelini biz istersek, şöyle bir kalbimizle bakmayı bir hatırlarsak değiştireceğimize inanıyorum.
5 -10 sene önceki Turgayla şimdiki Turgay arasındaki farkı görüyorum. 5 yılda bir hepimiz zaten değişiyoruz bilgisinin ötesinde bir şeyden bahsetmek istiyorum. Biz bugün böyle bir röportaj yapıyoruz.
Niye?
Yani arkadaşlarımızla oturup bir maçı konuşacağımız yerde başka şeyleri konuşur olduk.
Sorguluyoruz ,sorular soruyoruz ,kendimiz ve insanlar için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Artık savaşan ülkelerin kendi insanları bile hayır diyorlar. Mutlak gerçeğe gidiş var. 2012 herkesin yüreğindeki güzellik ve korkuları görebileceği bir şekilde olacak. Bu dönüşümü sağlayabildiğimiz takdirde bakın ne güzellikler olacak.. ben buna inanıyorum.



15) Okuyucularımız size nasıl ulaşabilirler?



Ben internet sayfasını öneririm ilgilenenler olursa ,çünkü bu anlamda hakikaten gururumuz olan bir internet sayfamız var.yurtiçi ve yurtdışından bir çok üyemizin olduğu interaktivitesi yüksek hatta Türkiye deki bu anlamda en fazla hareketi olan bir internet sitesidir. Adresi www.turgayreiki.com kolay bir adrestir. Bunun özellikle forum bölümüne üye olmaları bir nick name ile merhaba diyebilecekleri ,7 bin küsür konu başlığı ve binlerce üyesi ve toplu şifa çalışmaları yapılan hiçbir beklentisi olmayan bir site. Merkezimiz İzmir’de ama birçok şehirde İstanbul, Ankara, Bursa, İzmit vs paylaşımlara gidiyoruz. Farkındalık seminerleri veriyor sevgi dolu anlar yaşıyoruz.Yalnız olmadığımızı ve olmadıklarını hissettiriyoruz bu şekilde..



16) Okuyucular için bir mesajınız var mı?



Benim naçizane tavsiyem kendilerini biraz sevmeye kendilerini tanımaya gayret etsinler. O kadar büyük olasılıklar sayesinde oluşuyoruz ki milyonlarca sperm arasından bir tanesi şanslı, birinin merhabası üzerine ailemizi seçiyoruz. Hepimiz hele ki hem hekim kimliğim hem de spiritüel anlamda insanın katmanlarını görmeye başladıkça hayranlığım gerçekten giderek artıyor. Onun için kendilerine değer verme ve sevme konusunda tekrar kendilerini gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum. Kendinizi tanımaya başladığınız zaman karşınızdakileri sevebilir hale geliyorsunuz. Evreni o bilinmezi yavaş yavaş böyle fark etmeye başlıyorsunuz



17) Aslında Reikiyi tamamen bir şifa tekniği olarak bakmamak , farkındalığımızın farkına varmak içinde bir basamak olarak görebilir miyiz?


Aslında Reiki bir şifacılık gibi görünse de aslında bu küçük bir bölümü Reikinin koca bir yelpazesinin küçücük bir kısmı şifacılık. Aslında Reiki ruhsal tekamül öğretisidir. Bunun içine şifa gibi her katman giriyor. Ama dediğiniz gibi farkındalığı fark etmektir.Bir sanattır. Çok doğru bir tespitti..







Mikao Usui’ nin beş Reiki prensibi;” bugün için şükret”,” kızma”,”üzülme”,”dürüst ol” ve “başlarına saygılı ol”
Kendinize birkaç dakika bile olsa içinize dönebileceğiniz bir zaman ayırın. Yaşamınızda olmayanlar için stres yapmak yerine olanlar için şükretmeyi deneyin, geleceği bugünün oluşturduğunu hatırlayın, gelecek için endişelenmek yerine bugünü en iyi şekilde değerlendirmeye çalışın. Kızmak yerine affetmeyi deneyin,önce kendinize sonra çevrenizdekilere karşı dürüst olun. İçinizdeki yaşam ışığının herkeste ve her varlıkta olduğunu hatırlayarak saygılı davranın. Kendinizi ve başkalarını sevin.
Sevginin en parlak ışık, en güçlü enerji ve tüm varoluşun nedeni ve amacı olduğunu hatırlayın..

Asu Mansur

www.korsanhaber.com

İnsanlığın tarihi ayıbı ;DARFUR

Bu coğrafyada yaşayanların 1. dünya savaşında Osmanlıya önemli ölçüde deste verdiğini hatırlatmakla başlamak istedim yazıma ve bu nedenle yıllardır içinde yaşadığı savaşlardan etkilenen bu coğrafyanın tamamının Müslüman olduğu,fakat ülkeyi yönetenlerin kapitalizme bıraktıkları onur ve gururlarından olmalı ki,kendi insanını öldüren Cencevidlere destek vermekten çekinmediklerini anlatmakla..
Sudan’ın batısında yer alan bu bölgede,alışılagelmiş Çad ile olan anlaşmazlıklarını biliyorduk,iç savaşları da derken şimdi bütün dikkatler Darfur’da!!

2003 yılında ,yerel bir isyanın ardından ,bölgedeki Arap kabileleri ile Hükümet tarafından kurulan ve desteklenen Cencevid milisleri arasında başlayan çatışmalar Darfur nüfusunun üçte birini zorla yerinden etti ve binlerce insan öldürüldü.Bu arada milyonlarca kişi de yerleştirildikleri mülteci kamplarında yaşatılıyor.Yaşamak denilirse..

Halkın en önemli rahatsızlıkları yetersiz beslenme,
Bir ailenin 2 kg darı ve 250 gr şekerle bütün ay yetinmek zorunda olduğunu ,annelerin bebeklerine süt verebilmek için kampta bulunan çok az sayıda keçi için sıra beklediklerini duyduğumda sizinde aklınızdan geçenlerdi benimkilerde.

Bu kamplarda şimdilerde ise açlıkve sefaletin yanı sıra kışın bile termometrenin 30C ve üstünü gösterdiği bu bölgede,salgın hastalıklara karşı yaşam mücadelesi vermeye çalışılıyor.Yaz aylarının en büyük korkusu menenjit,ishal,iltihap,dizanteri ve kolera derken hepatittende ölenlerin sayısı bir hayli çok.

Bölgede bulunan doktorlar da ilaç eksikliği nedediyle bir şey yapamamaktan üzgün.Ve dram her geçen gün daha da büyüyor.
Bildiğimiz gibi kaç yıldır süregelen insanlık ayıbını bazı güçler kamuoyundan gizlemeye çalışırken Sudan yönetimi de buna destek oluyor.Fakat bu Darfur ‘da her dakika insanların öldüğü,öldürüldüğü ve işkence gördüğü gerçeğini değiştirmiyor.Ne yazık ki!

Kısacası Darfur’ un çıkar ilişkileri ve yeni bulunan petrol kaynakları nedeniyle çözülmek istenmeyen bir sorun olduğuna daha çok inanmaya başlıyorum.
Tecavüzün kadınların üzerinde silah gibi kullanıldığı bu bölgedeki kadınların yerine koydum bir an kendimi.Bu kadın ve çocukların içinde bulundukları yaşam koşulları
daha doğrusu dramları ne dayanılmaz.
Ya gururları?Tecavüzünde üstünde.

Tecavüzün kadın ve küçük çocuklar üzerindeki etkisinin yanı sıra hayatları boyunca damgalanacakları ve kendi aileleri ve başkaları tarafından dışlanıcaklarını düşünmek çok acı.
UAÖ(Uluslararası Af Örgütü)ü basın açıklamasında;kadın ve kız çocuklarına tecavüz edildiği kaçmalarını engellemek için de Cencevidler tarafından işkencelere maruz kaldıklarını duyurmuş.
Yine aynı basın açıklamasında Darfurlu bir kadının sözleri de bunu doğruluyor.;5-6 erkek,altı gün boyunca birbiri ardına bize tecavüz ediyordu.Bu olaydan sonra kocam beni affetmedi ve bıraktı;
Kendi insanını öldürmekten çekinmeyen bir yönetime sessiz kalan tüm dünya ülkeleri de bu suça ortaklık etmiş sayılmıyor mu??
Hatta ve hatta dünyaya ders vermeye çalışan kendilerini ileride ve gelişmiş gören ülkelerin çakal sürüleri?

Açlık ve hastalıklar yüzünden insani yardım adı altında sokakta dolaşan neredeyse her 3 araçtan birinin misyonerlere ait olduğundan bahsediyor arkadaşım ve bunların ağlarına düşen Darfur halkının da dinlerini değiştirilmeye çalışıldığından.
Yaşamak için insanların böylesine acı çektiğine ve mücadele ettiğine şahit olunca,mücadeleden korkan bizler düşünmeliyiz.
Ve ne ilginçtir ki Emperyalizm’in geçtiği her yerden 50 yıl da geçse felaketler bitmiyor ve ülkede sömürülecek fazla bir şey kalmadığı için de kimse gitmek istemiyor.

Ve bütün bu olanlar dünyanın gözü önünde oluyor.
Tüm dünyanın uydudan çakilmiş fotoğraflarını yayınlayan Google Earth’ün uygulamasında ,acı çeken insanların yanında,bombalanan okul ,cami ve köyleri de tüm çıplaklığı ile görmeniz mümkün.

Yaklaşık 8 milyon kişinin yaşadığını,bunun 2,5 milyonunun evlerinden zorla ayrıldığını,450
bininin de başka bir ülkeye gitmek zorunda kaldığını hatırlayalım ve kendimizi bu insanların yerine koyalım bir an.
Böylesi acı bir tablo karşısında tepkisiz kalmayalım,daha çok insanı bilgilendirelim ve soykırımı unutturmayalım.
NATO üyesi tek müslüman ülke olarak ağırlığımızı koyup,bizim bu insanlara destek olmamız örnek bir davranış olacaktır.

Huzurumuz da yanımızda kar...

Asu Mansur